Devrimci Karargah 7 nolu Bildiri

Devrimci kamuoyuna ve halklarımıza duyurulur…

İŞTE AKP GERİCİLİĞİNİN KRİZ ÇÖZÜMÜ

FETHULLAHCI MEDYA KARŞI DEVRİMİN TOPYEKÜN SALDIRI BORAZANINI ÇALDI!

Son üç gündür Amerikancı-siyonist beslemesi Fethullahcı medya organları, devrimci mücadeleye karşı bir beyaz propaganda kampanyası sürdürüyor. Önce, 20 Mart 2009’da “S Haber” in televizyon ve internet sitelerinden, kim olduğu belli olmayan bir uyuşturucu kaçakçısı üzerinden açıklamalar yaparak Devrimci Karargah’ın uyuşturucu mafyası tarafından finanse edildiğini, sonra 21 Mart 2009’da, bu kez bu sanal kimlik bile gizli tutularak “itirafçı bir örgüt militanı” ağzından günceldeki ve gündemdeki işçi muhalefetinin Devrimci Karargah tarafından örgütlenen “terör” eylemleri olduğunu, elbette hem Devrimci Karargah’ı, hem de işçi eylemlerini Ergenekon örgütlenmesiyle ilişkilendirmeye özel çaba göstererek ilan ettiler. Ve nihayet 22 Mart 2009’da işçi muhalefetinin adını koydular: Desa direnişi..

Bu kampanyanın öne çıkarılan hedefi her ne kadar Devrimci Karargah ve onun devrimci eylem çizgisi olarak görünüyorsa da örtük amacın özellikle yaşanan derin kriz koşullarında giderek yükselen ve yükselecek işçi sınıfı direnişini ezmek ve onun ekonomik demokratik mücadele örgütleri olan sendikalarını baskı altında tutmak olduğu çimçiy kendini gösteriyor.

Devrimci Karargah, devrimci ortamımızda ve ilişkilendiği halk kitleleri nezdinde gerek eylem çizgisi, gerek propagandif sunumu ve gerekse de örgütlenme tarzıyla oluşturduğu saygı ve sempati teflonuyla, fethullahcı medyanın tipik sofu alıklığının ürünü ilkel demagoji ve yalanlarının üzerinde tutamayacağını biliyor. Ve bunların üstesinden gelecek güçte olduğunu da.. Bu yüzden bu kampanyadan çıkarılması gereken en öncelikli görev, kendi varoluşunu gerekçelendirdiği için Devrimci Karargah’tan da önde olan işçi sınıfının mücadelesine ilişkin güncel politik gerçeklerin kavranmasıdır.

ERKEN SEÇİM SONRASI GENEL SALDIRI

AKP iktidarı, verili yeniden yapılanma sürecinde Amerika tarafından kendisine sağlanan taktik üstünlüğü tam da sınıfsal yapısına uygun, tüccarca kullanarak, tüm karşıtlarını bir ve aynı “Ergenekon” çuvalının içine koyup tasfiye etmeye, etkisizleştirmeye çalışıyor.

AKP iktidarının ve onun üzerinden emperyalist-siyonist bölgesel egemenliklerin bugünkü aşamada en çok korktukları ise emekçi kitlelerin başkaldırılarıdır, çünkü küresel kriz ve onun en çok yansıyacağı geri ülkelerde emperyalist-kapitalist sistemin bütün dikişleri patlamaktadır ve önümüzdeki günlerde çok daha fazlasıyla patlayacaktır. Tarihin önemli bir kavşağında, özellikle bu bölgedeki egemen yapının emek ve demokrasi güçlerince sarsılmasını en başta uluslararası emperyalizm ve sömürgecilik istemeyecektir. İşte bu yüzden AKP iktidarı, uluslararası sistemden aldığı ya da alacağı izne ya da icazete güvenerek, sadece devrimci örgütlerin değil, ekonomik demokratik işçi eyleminin, sendikaların ve öncü kadrolarının da üzerine en şiddetli bir biçimde yürüyeceğini fethullahcı medyanın bu kampanyası aracılığıyla şimdiden ilan etmektedir.

Bu kampanyanın bugünlere denk gelmesi hiç de tesadüf değildir. Özellikle yerel seçimler nedeniyle iktidarın uygulamaktan çekindiği tüm emek ve halk düşmanı önlem ve uygulamalar seçimler sonrasında halkın üzerine bir yağmur gibi yağdırılacak ve buna direnen halk kitleleri en azgın devlet terörüyle sindirilmek isteneceklerdir. AKP iktidarı, bu saldırılara yerel ve uluslar arası kamuoyu ve özellikle orta sınıflar nezdinde meşruiyeti, direnişleri ve direnenleri “Ergenekon”la bağlantılandırarak sağlamaya çalışacaktır.

Bu üzerinde önemle durulması gereken temel bir saptamadır.

DİRENEN DESA İŞÇİSİNİ SELAMLIYORUZ

Genel saldırının ilk provası, fethullahcı medyanın yalan ve demagoji dizisinde Devrimci Karargah’la birlikte başrole koyduğu Desa işçileri üzerinde yapılmaktadır. Fethullahcı medyanın iddialarının aksine, bizim ne yazık ki yiğit Desa işçilerinin örgütlenmesinde ve direnişinde herhangi bir katkımız olmadı. Onlara ve mücadelelerine duyduğumuz saygı, sempati ve gönül bağının dışında organik bir ilişkilenmemiz de olamadı. Keşke olabilseydi. Açık ki, proletarya içindeki çalışmalarımız henüz onun bütün kümeleriyle ilişkilenecek düzeyde değildir. Bunu kendi mücadele ve örgütlenme tarihimizin bir eksikliği olarak görüyoruz. Ama biliyoruz ki Türkiye devrimci hareketinden başka yoldaşlar, Desa işçisinin örgütlenmesinde ve direnişinde büyük emekler veriyorlar. Onları kutluyoruz, onlara gıpta ediyoruz. Ama aynı zamanda uyarıyoruz da; Fethullahcı medyanın bu kampanyasından ve bu kampanyanın işçi sınıfı mücadelesi açısından işaret ettiklerinden dolayı Desa direnişi artık devrimci demokratik proleter direnişin bir sembolü haline gelmiş bulunmaktadır. Desa proletaryasıyla ilişkilenen bütün Türkiye devrimci örgüt ve kadroları bu direnişle AKP iktidarının sınıfa ve tüm demokrasi güçlerine yönelecek gündemdeki saldırısı için bir “direnme savaşı” hattı kurmayı başarmalıdırlar. Gündemlerine alırlarsa başaracaklarına inanıyoruz. Şu aşama itibariyle biz de, Desa patronuna bir “dosya” açma görevini üstleniyoruz. Devrimci Karargah bundan böyle mevzii sınıf mücadelesini sadece bir grevin ya da bir direnişin momentcil kazanımları ve kayıpları üzerinden değerlendirmeyecektir; proletaryanın sınıf dayanışması ve sınıf olma bilinci mevzii bir mücadeleyi genel sınıf mücadelesinin bir parçası haline getirmeye yetmediği sürece Devrimci Karargah kendi vuruş gücüyle bunu sağlamaya çalışacaktır. Bundan böyle hiçbir patron, faşist grev kırıcılarla ya da polis ve jandarma zoruyla ya da Desa patronunun yaptığı gibi, bütün bunların toplamı olan iktidarın gücünü kullanarak bir direnişi başarısızlığa uğrattığında kendini kazanmış, mutlu saymasın, çünkü devrimin, patronların işçi ve emek düşmanlığına kestiği cezanın bundan böyle zaman aşımı olmayacaktır.

Bu temelde, Devrimci Karargah, yükselttiği mücadele bayrağıyla parababalarının ve tüccarların iktidarına korku salan Desa işçisini selamlamaktadır. Devrimci Karargah, Desa işçisiyle gıyaben de olsa siper yoldaşlığını paylaşmaktan onur duymuştur, büyük güç almıştır.

GENEL SALDIRIYA KARŞI BİRİNCİL GÖREV:

“ZORUNDA KALARAK” DEĞİL, “İRADİ OLARAK” SİPER YOLDAŞLIĞI

Son günlerde devrimci, demokrat örgüt ve kuruluşlara yönelik saldırılar, fethullahcı medyanın bu kampanyasıyla iyice açığa çıkmaktadır ki, sıradan saldırılar değil, bir program gereğidir. Kitle hareketini etkisizleştirip sindirmek için öncü güçler tasfiye edilmektedirler. Gelişmeler göstermektedir ki, göreli barışcıl koşullarda ve demokratik düzeydeki mücadeleler için oluşturulan örgütlenmelerin, kadro ve program yapılarının, mücadele tarzlarının artık oldukça yetersiz kalacağı bir döneme girmekteyiz. Düşman ağır saldırı hazırlıklarıyla geliyor. Buradan Türkiye devrimci hareketine çıkan görev, daha önceki bildik süreçlerde düşmanın zorlamasıyla, zindanlarda, sürgünlerde oluşturulan “zorunlu” yandaşlıkların yerine “iradi” siper yoldaşlıklarını, mücadele ve örgüt, biçim ve parolalarıyla inşa etmektir.

İT ÜRÜYOR, DEMEK Kİ KERVAN YÜRÜYOR!!

Fethullahçı medyanın beyaz kampanyasının doğrudan Devrimci Karargah’ı ilgilendiren kısımlarına gelince, bunların da elbette en genel çerçevede devrimci örgütleri karalama; kitle mücadelelerini, “komünist kışkırtma” olduğu demagojisiyle yalnızlaştırma amaçlı olduğu anlaşılmaktadır. Bununla birlikte doğrudan bize yönelik saldırı materyalinde bulunan bazı özel konumlar, kampanyanın genel hedefinin yanı sıra taşıdığı önemli iç unsurları açığa çıkarabilmek için üzerine tartışmayı gerektirmektedir.

Burada öncelikli soru, Türkiye devrimci hareketini karalamak adına niçin Devrimci Karargah’ın seçildiğidir. Bunun esas nedeni Devrimci Karargah’ın sadece devrimci bir örgüt olması değildir, aynı zamanda kendi ifade ettikleri gibi “kirlenmemiş” bir devrimci örgüt olmasıdır. Burada elbette diğer devrimci örgütlerimizi de karşı devrimin “kirletme” amaçlı yalan ve demagojisinden tenzih ederiz. Burjuva medya uzun yıllardır ısrarlı bir çabayla devrimci hareketi özellikle uyuşturucu mafyasıyla iç içe göstermeye büyük bir çaba sarf etmiştir. Devrimci Karargah ise örgüt yaşının gençliği nedeniyle henüz böyle bir propagandanın nesnesi olmamıştı, ta ki fethullahcı medyanın kampanyası ortaya çıkana dek.. Bu yüzden hemen Devrimci Karargah’ı da uyuşturucu tüccarlarıyla düzmece ilişkilere sokarak, uyduruk “itirafçıların itirafları” üzerinden akıllarınca “kirletme”ye kalkıyorlar. Ne kadar klasik ve ne kadar iğrenç!

Herşeyden evvel, “İtiraf ve itirafçılık” -bizden uzak olsun- devrimciliğe ait şeyler değildir. Gene de söylemek gerekirse, son günlerde Devrimci Karargah’ın doğrudan ya da dolaylı olarak düşmanın herhangi bir operasyonuna maruz kalması, darbe alması söz konusu değildir ki böyle bir “flash” itiraf ve itirafçılık yalanına akıl yatkınlığı olsun.

TEMİZ DEVRİM, KİRLİ DEVLET

Diğer taraftan, bir uyuşturucu mafyasının kimliğini toplumdan saklamak ancak kendisi de her türden suç ve ahlaksızlık cemaati haline gelen Muaviye soyu din tüccarlarının tarzı olabilir. Ekliyoruz; “itirafçı” denilen maskeli görüntüler, şimdilerde adına “Ergenekon” denilen kontr gerillanın Kürdistan’da yürüttüğü kirli savaşa hizmet eden “klip” arşivlerinden alınmadır. Giriştikleri kampanya tarzı ve kullandıkları kaynaklar bu Amerikancı-siyonist beslemesi din tüccarlarının bizzat kendilerinin artık Ergenekon’un bir bileşeni olduklarını ele veriyor. Ergenekon devlettir; TC’nin bir organıdır. Pentagon’un emir subayı olan Türk Genelkurmay’ı, bizzat pentagon’un emriyle emperyalist-siyonist işbirlikçisi islamı devlet içine almayı kabul ettikten sonra şimdi geleneksel devletçiler ve işbirlikçi İslam devleti yeniden yapılandırmaktadır. Yeni devletin üçüncü katılımcısı ise devletçi Kürtler olacak. Ama bugünkü aşamada emperyalist-siyonist işbirlikçisi din tüccarları devlettedir. Türkiye’de devlet her zaman Ergenekon’dur ve uyuşturucu mafyası Ergenekon’un bir bileşeni, devletin bir beslemesidir. TC’nin kir kokusuna ağır hacı yağınınkinin de karışması namuslu, emekçi ve yoksul halkı iyice soluksuz bırakmıştır. Kirli devlet ve iğrenç sahipleri artık ancak bir devrimle temizleneceklerdir.

BİR AMERİKANCI-SİYONİST ÖRGÜTLENME OLARAK FETHULLAH CEMAATİ

Fethullahcı örgütlenmenin bütün Davos tüluatına karşın siyonist beslemesi ve işbirlikçisi olduğu, olayları ortalama bir nesnellikle izleyebilen herkesin malumudur. Onların Siyonist beslemesi ve işbirlikçisi oldukları sadece İsrail’le her türlü anlaşmanın bunlar tarafından imzalanmasından, Gazze saldırısı sırasında Venezüella’sı Ürdün’ü karşı tavır alırlarken onların ısrarla bu anlaşmaları yürürlükte tutmalarından, tgrt’nin fox olmasından, vb belli değildir. Bizim üzerimize yürüttükleri kampanya da bu işbirliğini sergilemektedir. Fethullahcı medya Devrimci Karargah’ı, Türk ordusunun ve Fethullancı örgütlenmenin İstanbul karargahlarına yönelik saldırıları üzerinden tanıtırken, siyonist sermayenin keza İstanbul merkezine olan saldırısının adını bile anmıyor. Bunu elbette, bir taraftan, Yahudi devletinin gerçek düşmanlarının devrimciler olduğu gerçeğini özellikle kendi tabanı olan saf İslam inançlı kitlelerden saklamak için yapıyor. Diğer taraftan ise, böylece siyonizme karşı olmayan, hatta onunla silah (Ağar) ve bilgi (Balbay) alışverişinde olan Ergenekon’la, siyonist merkezlere doğrudan saldıran Devrimci Karargah arasında bir ilişki kurmanın en ilkel demagojik düzeyini artık hiçbir zeka kırıntısı taşımayan ahmaklaşmış sofu akıllarınca gizlemeye çalışıyorlar. Fethullahcı örgütlenmenin en temel alanlarından birinin Türk polisi olduğunu herkes bilir. Hadi 1. Ordu karargahına saldırımız düşman için sürpriz oldu diyelim, ama AKP bombalaması sonrasında da Türk polisi bize karşı hiçbir etkin faaliyet yürütemedi. Ama Siyonist bankanın bombalanmasının hemen ertesinde operasyonu derinleştiriverdiler. Bu operasyonun Türk polisinin kendi işi olmadığı, devreye bir destek birimin girdiği, operasyonun seri ve etkili tarzında kendini gösteriyordu. Bu destek biriminin Mossad olduğunu, AKP il merkezini bombalarken onların o sırada Yahudilerle toplantı halinde olduklarını bildiğimiz kadar kesin bilemiyoruz elbette ama bu operasyonel tarz değişikliğini, il merkezini bombalama eyleminin hemen ardından Olmert’in bizzat Erdoğan’ı arayarak destek vaadinde bulunmasıyla ilişkilendiren bir akıl yürütmeyle belirlemek pek de zor olmuyor, bizim için. Tekrar burada fazla kaçmıyor; AKP ve Fethullahcılık Amerikancı emperyalizmin ve siyonizmin besleme örgütüdür.

KARŞI DEVRİM SALDIRISINA “RESMİ” DÜŞMAN GEREĞİ

Egemen iktidarlar bugüne kadar her düzeyde İşçi hareketini ve demokratik mücadeleyi hep yarattıkları “resmi” düşmanla ilişkilendirerek ezmişlerdir. Kendi gayrı meşru terörlerini ancak böylece meşruiyet sınırları içine çekerek gerekçelendirmeye çalışmışlardır. Bilindiği gibi devrimin 80’deki yenilgisinden bugüne kadar bu resmi düşman hep Kürt halkı ve PKK olmuştur. Ancak mücadelenin gelinen aşamasında emperyalist-siyonist bölge politikaları TC egemen blokunu Kürt kimliğiyle buluşmaya ve uzlaşmaya mecbur kılmaktadır. Bunun hangi düzeyde olacağı henüz belli değildir ama en azından içinde bulunulan kısa erimli süreçte, öngörülen uzlaşmaları çıkmaza sokmamak adına AKP iktidarı Kürt halkını ve PKK’yi provoke edecek bir davranışta bulunmaktan özellikle imtina etmektedir. Bu yüzden gündemdeki işçi ve emekçi halklar mücadelesini sindirmek için “birlik ve beraberlik” adına “bölücü terör” demagojisi en azından bir süreliğine denk gelmeyecektir. Onun yerine doğrudan “terör örgütleri” yani devrimci örgütler ve onların faaliyeti üzerinden sınıf ve demokrasi mücadelesini topluma düşman göstermek ve bu meşruiyet üzerinden onların üzerine azgınca yürümek imkanını akıllarınca elde etmiş olacaklardır. AKP iktidarı açısından önümüzdeki günlerin “resmi” düşmanı devrimci mücadeledir ve bizler her ne kadar yeterince hakkını veremiyorsak da kuşkusuz ki öyledir. Devrimci mücadele son günlerdeki kıpırdanmalarıyla AKP iktidarını korkutacak potansiyelini harekete geçirmeye başlamıştır da, ama burada önemli olan AKP iktidarının gündemdeki taktik saldırı alanının tespitidir. Bu alan daha önce de ifade ettiğimiz gibi, bütün genişliğiyle ve bütün düzeyleriyle sınıf mücadelesi, devrim ve demokrasi mücadelesi alanlarıdır.

Devrimci Karargah bu çerçeveye, hem devrimci bir örgüt olması üzerinden, hem de Kürt özgürlük mücadelesiyle gönülden yoldaşlaşmasıyla oturmaktadır. Böylece, sınıfın örgütleri ve mücadelesi Devrimci Karargah’la bağlantılandırılmak suretiyle, onlara karşı, hem bugüne kadar üzerine yatırım yapılmış şoven bilinçler kışkırtılmakta, hem de karşı devrimci gericilik motive edilmektedir. Ancak unutulmamalıdır ki etki tepkiyi getirecektir. Bir türlü bilinçle tutamadığımız derleşi yolu belki bu gerici karışımın saldırıları karşısında açılacak; Kürt halkının özgürleşme mücadelesiyle metropol proletaryasının toplumsal kurtuluş mücadelesini birlikte örmenin imkanları söz konusu olacaktır.

DEVRİMCİ KARARGAH’IN “BİLİNMEZ” GÜCÜ

Elbette devrimci mücadele sadece Devrimci Karargah değildir, ama AKP iktidarı devrimci mücadeleyi ve işçi mücadelesini Devrimci Karargah üzerinden hedef göstermektedir. Bunun kısmen bizim için övünülesi olan ama esas olarak anlaşılması gereken politik gerekçeleri vardır.

Devrimci Karargah, hiçbir şey değilse bile, kollarının bütün cılızlığına rağmen ağır devrim kılıcını kaldırma yürekliliğini gösterenlerin örgütlenmesidir. Ama biz önce kollarımızı güçlendirelim, sonra kılıcı kuşanırız diye devrimciliği zaman içinde öteleme oportunizmini değil, kollarımızı kılıç sallaya sallaya güçlendirecek devrim savaşçılığını seçtik. Hamlelerimiz bu yüzden henüz istediğimiz kadar güçlü değil, bu yüzden vuruşlarımızın etkisi hala sınırlı,.. amma, gene de çok can acıtıcı! Düşmanı bağırtıyor. Ek olarak, Türkiye devrimci hareketi ve Kürt özgürlük hareketiyle ilişkilenme üslubu, mücadele ve hedefleme vizyonundaki özgünlükleri gibi mukayeseli üstünlükleriyle düşmanda yarattığı hınç ve öfkenin de, Devrimci Karargah’ın karşı devrimci propaganda için hedef seçilmiş olmasında hiç kuşkusuz ki payı vardır. Ama bununla birlikte, hem henüz örgütlenmesinin başlangıç aşamalarında olmasının hem de örgütlenme tarzının bir gereği olarak ortaya çıkan “görünmez”liğinin yol açtığı ve popülaritesiyle ters orantılı olan “bilinmez”liğinin de bu seçimde rol oynadığını düşünmüyor değiliz. Ergenekon’la ilişkilendirilen diğer devrimci örgütlerin genel mücadeledeki etkinlik sınırları bellidir, toplum tarafından bilinmektedir ve ne yazık ki bu sınırlar çok kapsayıcı değildir. Oysa gündemde yaygın bir direniş, yaygın bir demokrasi ve sınıf mücadelesi, en azından bir olasılık olarak vardır ve düşman bu olasılığın gerçekleşmesi halinde kullanacağı yaygın ve azgın şiddeti, etkisi ve sınırlı varlığı bilinen örgütler üzerinden meşrulaştıramaz. Bunun için etkinliği “bilinmez” bir devrimci örgütün, “bilinemez” gücüne ve onu da şu sıralar elinde tuttuğu taktik üstünlük aracı olan “Ergenekon”la ilişkilendirmeye ihtiyacı vardır. Akıllarınca Devrimci Karargah kimliğini “şişirerek” bu zeminde “kullanmak” istemektedirler. Onların dünyanın para ve güç tanrılarına okuyup üflemekten muhallebiye dönmüş beyinlerinin taktik yaratıcılığı ancak bu kadar olabilir. Devrimciliğin kültüründe ne başkalarının emeğini sahiplenmek ne de kendi varlığını yalanlar üzerine inşa etmek vardır. Bizde yalan yok; biz elbette aynen fethullahcı medyanın iddia ettiği gibi savaşçı yapımızın desteklediği işçi ayaklanmalarının hayalleriyle yatıyor, rüyalarını görüyor ve yeni güne bu hayalleri gerçek kılacak sabırlı ve kararlı bir emeğe ve emekçilerine başarı dualarımızla başlıyoruz. Henüz işçi ayaklanmalarını çatacak, bunları gündemleştirecek düzeyde değiliz, ama olacağız. Fethullahcı medyanın yalan propagandasını gerçeğin haberleri haline çevirdiğimiz günler gelecektir, ama bugün bu konumdan oldukça uzağız. Şimdi fethullahcı medyanın yalanlarıyla kendi gerçeklerimizi çarpıştırdığımız bu alanda biz bize düşeni yapıyor, bu açıklamalarla, onların kullanmak istedikleri “sanal güç”ümüzü, kullanımı kendi tasarrufumuzda olan “gerçek” bir güç haline çeviriyoruz; dikkatlerin yoğunlaştığı bir anın propaganda değerini “kullanarak” devrimin kendini bilen, taze bir soluğu olarak karşılarına çıkıyoruz. Düşmanın elimize verdiği bu imkandan oldukça yararlanacağımız daha şimdiden açığa çıkmıştır; en inandığımız şey olmasına karşın Türkiye halkının devrimci potansiyelini hala her gün şaşkınlıkla keşfederek, bildiklerimizle derleşerek büyümeye devam ediyoruz.

DEVRİMCİ KARARGAH’IN PAYINA DÜŞEN UYARI

Diğer taraftan, bu “şişirme”nin elbette bize bir de uyarı niteliği var. Belki de AKP, aldığı emperyalist ve siyonist desteklerle üzerimize yönelik kapsamlı bir operasyon hazırlığındadır; bize karşı uygulamaya koyacağı devlet “ceberut”luğuyla, mücadeleye hazırlanan örgüt ve kitlelerde “kerim devlet” algısını tazelemek istiyor olabilir. Biz bu uyarıyı alalı çok oldu ve hazırlıklarımız tamamdır. Buna rağmen biz devrim savaşçıları çok iyi biliyoruz ki savaşlar, hele ki sınıf savaşları belirsizlik ortamlarıdır. Biz bütün önlemlerimize karşın düşmanın olası saldırısından ağır darbeler de alabiliriz. Bu bizi zerrece ürkütmüyor, gelecek günlere olan inanç ve umudumuzda zerre kadar sarsıntıya yol açmıyor. Devrimci Karargah, nasıl devrimci mücadelenin küllerinden doğmuşsa, biliyor ve inanıyoruz ki, Devrimci Karargah’ın küllerinden de onlarca Devrimci Karargah doğacak, mücadeleyi “zafere kadar devrim” sloganıyla kesintisiz sürdürecektir.

İŞÇİLER, EMEKÇİLER, DEMOKRASİ GÜÇLERİ, YOLDAŞLAR,

Düşmanın topyekün saldırı hazırlığı sadece onun taktik muhtevasını anlamakla boşa düşürülemez. Bunun için karşı taktik ve örgütlenme düzeyleri oluşturulmalıdır. Düşmanın zorunu etkisizleştirecek mücadele ve örgüt tarzlarına yönelme ve salt kurumsal siyaset alanında değil, her düzeyde mücadeleyi örgütleyip yönetecek ortak kurmay merkezleri oluşturmayı başarmalıyız.

Bunun için ortak irade gösterme, ortaklaşma, nasıl daha önceki demokrasi güçlerine yönelik karşı devrim saldırılarında şiarlaştırıldıysa, bugünde bu başarılmalı ve herkes bugün,

“Hepimiz Desa işçisiyiz!

“Hepimiz Devrimci Karargah’ız!” diye bağırmayı başarabilmelidir.

Fazla mı geldi? O halde daha küçücük bir sorumluluk; düşmanın etkili televizyon ve yayın organlarıyla Türkiye halkını maruz bıraktığı bu yalan ve demagoji bombardımanını etkisizleştirmek, onun oyununu bozmak, bu gerçekleri topluma olabildiğince yaygın taşıyabilmek için kolektif mantığımızı, kolektif değerlerimizi ve kolektif tutumumuzu içerdiğini düşündüğümüz bu metnin, başka bir nedenle değil, sadece AKP gericiliğinin devrimle hesaplaşmasının nesnesi doğrudan biz kılındığımız için, katlanabilirseniz kendi grupsal egolarınızı biraz geri çekme pahasına yayın organlarınızda, köşelerinizde, sitelerinizde, email gruplarınızda yaygın sunumunu yapar mısınız? Bu da mı olmadı, siz dert etmeyin, biz devrim kılıcını kendi başımıza sallamaya devam ederiz.

Kahrolsun emperyalist-siyonist beslemesi AKP iktidarı!

Yaşasın devrim ve sosyalizm mücadelemiz!

Yaşasın Desa direnişimiz!

24 Mart 2009

Önceki İçerikDevrimci Karargah 6 nolu Bildiri
Sonraki İçerikDevrimci Karargah 8 nolu Bildiri