Devrimci Karargah 11 nolu Bildiri

Devrimci ve Demokrat Kamuoyuna Duyurulur

12 EYLÜLCÜ ÖZEL SAVAŞ YAYINI VE SOSYALİST ORTAMDAKİ ETKİLERİ ÜZERİNE

  1. Olayların akışından kolayca izlenebileceği gibi, AKP iktidarı Referandum sonrası gündemini hızla devreye sokmuş bulunmaktadır. Bunların içinde hemen öne çıkan başlıklardan biri Kürt halkının özgürlükçü direnişini bir demokrasicilik oyunuyla geriletmekse, diğeri de ileri kapitalist ilişkilere sahip ve bu nedenle başta işçi sınıfı olmak üzere ilerici ve demokrat muhalefetin yoğunlaştığı metropol Türkiyesi üzerinde hegemonya kurmaktır.
  2. Bu amaçla bir kez daha fethullahçı polis ve medya organizasyonu eliyle, örgütümüz üzerinden yasalcı demokratik solu da içerecek tarzda yeni bir operasyon gündeme sokulmuştur. Yetmemiş; AKP’ci ve Fethullahçı tüccarlığın bildik toptancı refleksiyle bu operasyona Hanefi Avcı da dahil edilmiştir.
  3. Fethullahçı gericiliğin militan devrimciliği en ilkel yalanlarla kirletme çabası, sağdakileri geçtik, demokratından solcusuna tüm Türkiye liberallerinin devrim karşıtlıklarının ve korkularının doğal bir algısı olarak kolayca kabul gördüğü sürece, AKP’nin tasfiye etmeye niyetlendiği kim varsa Devrimci Karargah yapılanmamıza dahil edileceği ortadadır. Asıl korkumuz bu gidişle örgütte bize yer kalmayacağı üzerinedir.
  4. Ancak şunu da itiraf etmeliyiz ki; infazlara, yargısız infazlara, işkencelere, uzun hapisliklere rağmen ve onlara karşı mücadelede, bunları mücadelenin bir gereği gören bir anlayışla kolayca geliştirebildiğimiz karşıtlığı Fethullahçı bezirganlığın binlerce yıllık deneyimiyle üzerimize yönelttiği bu ilkellik ötesi kurgulu yalan ötesi saldırıları karşısında geliştirmekte son derece zorlanıyoruz. Bu konuda büyük bir acemilik içinde olduğumuz açıktır.
  5. Bu konuda etkin çözüm elbette bin bir araçla örgütlenmiş bezirgan arsızlığına laf yetiştirmeye çalışmakla olamaz, çünkü karşımızda liberallerin ve özellikle de liberal solun bu pespaye yalanlara inanma yatkınlığı bizim yetersizliğimizden daha önemli bir handikap olarak durmaktadır. Karşı devrimin propagandasını etkisizleştirmek doğrudan ve basitçe devrimci politikanın ve mücadelenin yükseltilmesiyle mümkündür. Devrim, orta sınıfları kendinden yana tarafsızlaştırabilmek için hiç değilse orta sınıf solculuğunun ya da sosyalizminin, verili aşamada islamcı Türk burjuvazisinin başarıyla uygulaya geldiği Muaviye bezirganlığı yöntemlerini değersizleştirecek kertede asgari bir devrimciliğe çekmek zorundadır. Bu düzey devrimin doğrudan gerici-faşist karması TC egemenliğine karşı alacağı katı ve uzlaşmaz tavrı süreklileştirebilmesiyle gelişecektir. Devrim, statüko solculuğunu sosyalizm sözcülüğünden düşüremediği sürece gerici ve faşist iktidarlar liberal solcuları devrimci sosyalizmden uzak tutmayı orta sınıfları kendine yedeklemenin bir gereği olarak görecektir. Dolayısıyla da devrimci sosyalizmden uzak tutmak için onları her türlü özel savaş propagandasının özel bir hedef kitlesi olarak belirleyerek, propagandasını buna göre şekillendirecektir.
  6. Türkiye devriminin liberalleri aşarak orta sınıflara ve hatta proletaryaya ulaşacak bir politik güce henüz sahip olamadığı bugünkü aşamada kahredici düzeyde basit bir savunma konumuna mahkum kalmış olması bizim için verili başarısızlığımızın en büyük cezası olmaktadır.  Bu ceza bağlamında söyleyeceklerimiz şunlardır:
    1. Necdet Kılıç, fethullahçı medyanın polis bilgileri üzerine yaptığı açıklamalarda olduğu gibi, Toplumsal Özgürlük dergisinin bir yazarı mıdır ya da Kurtuluş Örgütü ya da SDP ileri gelenleriyle özel muhabbeti olan bir kişi midir bilmeyiz ama bu kişinin yapımızla herhangi bir bilinen ilişkisi ya da kaydı yoktur. Hele ki iddia edildiği gibi finansörümüz ise, yaşadığımız mali sıkıntılarımız üzerinden kolayca diyebiliriz ki, Allah onu nasıl biliyorsa öyle yapsın!
    2. Keza Kezban Küçük adını da basından öğrenmiş bulunmaktayız. Haliyle, fethullahçıların Avcı’ya bir tehdit olarak yönelttikleri kamera kaydı gibi özel bir dosya bizde mevcut değildir. Zaten devrim böylesi iğrenç yöntemler kullanmaz. Olsaydı, bizdeki Hanefi Avcı kaydı, onun devrim düşmanı faaliyetlerinin sorgulanması ve yargılanması üzerine olurdu. Muhtemeldir ki böyle bir kayıt, Baykal olayında görüldüğü gibi fethullahçılar elinde vardır ve bizim üzerimizden Avcı’ya bunun mesajını iletiyorlar ya da onu yeni hazırlamakta olduğu kitap üzerinden baskı altında tutacak şekilde blöf yapıyorlar. Bütün bunlar normal olarak genel politik bağlamları dışında bizi ilgilendirmez, ama yarın gene bizim adımıza ortaya bir kayıt vb çıkartılırsa bu iğrençliklerle hiçbir alakamız olmadığına dair, yazdıkça insanı zedeleyen yeni bir açıklama yapma zulmünden kendimizi korumamız adına şimdiden belirtmiş oluyoruz.
  7. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi, Hareketimizin adını kullanmasalardı konu gene genel bağlamı dışında bizi zaten ilgilendirmezdi ama mademki öyledir, tespitimiz şudur: fethullahçı medyanın üzerinde yoğunlaşmasından da anlaşılacağı üzere cemaatin ve AKP’nin öne çıkardığı konu Hanefi Avcı’nın tasfiyesidir. Avcı, yazdığı son kitapla, TC egemenlerinin arasındaki iktidar savaşında, Fethullahçı örgütlenmenin bir tür Ergenekon iddianamesini ortaya çıkarmış ve bu nedenle fethullahçı örgütlenmenin hedefi olmuş durumdadır.
  8. Avcı’yla röportaj yapmayı reddeden ve “devlet ne derse o doğrudur” diyen Mehmet Ali Birand ve yönetimindeki medya hareketimizi de alet ettikleri bir tarzla Avcı’ya karşı kampanyanın borazanlığına soyunmuştur. Fethullahçı medyanın etkilemekten uzak düştüğü kentli kesimleri AKP iktidarı adına etkileme görevinin bayraktarı olarak Birand’ın seçildiği ve bunun giderek Doğan Medya’nın birçok kurumuna taşınacağı şimdiden görülmektedir. Ortalama aklını Mehmet Ali Birand’ın oluşturduğu liberal ahmaklığın hareketimiz şahsında devrime bu denli pervasızca saldırabilmesinin ardında elbette egemen sistemin “vesayet” tartışmaları içinde bir sabah kapılarının çalınmayacağına dair kazandıkları güven duygusu oldukça belirleyici olmaktadırlar. Onlar devrimin de kapılarına dayanabileceğini unutalı çok olmuştu. Devrimci Karargah bu korkuyu onlara yeniden hatırlattığı için şimdi onun yaraları üzerinde tepinmekten özel bir haz duyuyorlar. Oysa bu gerici politik entelejensiya devrimin gene de bir gün kapılarını çalabileceğini unutmasa daha akıllı davranmış olur.
  9. Kentli kitlelere yönelim açısından asıl önemli olan ise, AKP’nin referandum sonrası etkilerinin sadece egemen burjuvazide değil aynı zamanda sosyalist ortamın bizzat kendisinde de görülmesidir. Tıpkı burjuva medyadan Bekir Coşkun’un tasfiye edilmesi olayında görüldüğü gibi ne yazık ki demokratik sosyalist ortamın da özellikle yapılanmamızı hedef alan bir oto sansüre yöneldiğini kimi olgular üzerinden gözlemek mümkün olmaktadır.
    1. Örnek bir değil bir kaç: Ankara, İstanbul ve İzmir’de ve en son mahkeme önünde operasyona yönelik yapılan protesto açıklamaları SDP ve TÖP mensubu 8 kişi adına yapılmış, buna daha sonra Red Dergisi ve Bilinç ve Gelecek Dergisi çalışanları da eklenmiştir. Oysa gözaltına alındığı ilan edilenlerden bir diğeri ise Demokratik Dönüşüm dergisi çalışanıdır. Bütün protesto açıklamaları ve konuyla ilgili bütün sol edebiyatta Demokratik Dönüşüm dergisinin adına rastlamak mümkün değildir, çünkü Demokratik Dönüşüm dergisi, bundan bir yıl kadar önce Devrimci Karargah operasyonunun merkezine konularak çalışanları tutuklanmış olan bir dergidir. Bu dergi Türkiye’de uzun yıllardır unutulan ve unutturulmaya çalışılan savaşkan sosyalizm anlayışını ve bu anlayışın Kürt özgürlükçülüğü ile yoldaşlaşmasını savunduğu için düşmanın yıldırımlarını üstüne çekmiş ve kendi basın açıklamalarından anlaşıldığı üzere, üzerlerindeki baskıya rağmen yeniden ayağa kalkmanın çabası içindedir. Ve düşman bu dergiyi bu çabalarından dolayı bir kez daha doğrudan baskı altına almış bulunuyor. Ve sosyalist ortam, sırf bu dergi düşmanın gözünde Devrimci Karargah’la ilişkilendiği için bu dergiyi savunan bir açıklama yapmaktan özellikle kaçınıyor. Demokratik Dönüşüm’ün yasaklanmış olmasına gerici iktidarın demokratik alanlara tecavüzüne karşı çıkma sorumluluğu ile tavır alınacağına, bunu böyle bir otosansüre gerekçe kılmak ya da başka sözlerle salonlarda su gibi okudukları Brecht’in ilgili şiirini mücadele alanlarında bir anda unutuvermek ise tam da statüko sosyalizminin meşrebine uygun bir tavır oluyor. Bu tavırla düşmana verilen mesaj açıktır: “Bizim Devrimci Karargah’ın gündemleştirmeye çalıştığı çizgi ile alakamız yoktur, biz cici sosyalistleriz.” Hayrını görsünler.
    2. Örnek iki: Devrim karşıtı özü Laz İsmail’in “ilerlemeci” TKP’sinde mayalanan Veysi Sarısözen, Devrimci Karargah yapılanmasını “varsa” parantezine alarak hakkımızda şaibe yaratmaya çalışan bir üslup kullanıyor. Oluşmasıyla ve eylemleriyle artık dost düşman herkesin bilgisi dahilinde olan Devrimci Karargah yapılanmasının varlığı, hele ki kurucu komutanının ağzından şehadetinin hemen öncesinde de ilan edilmişse bu harekete ve varlığına saygısızlık kimsenin haddi değildir, daha ötesi, devrimci demokratik mücadeleye en düşük düzeydeki bir bağlılığın bile gereğidir. Veysi Sarısözen’in bugün Kürt özgürlük çizgisine yakın duruşu onu bu asgari saygı gereğinden azade kılmaz. Aksine daha yükümlü kılar. Kürt özgürlükçülüğüne yönelik Doğu Perinçek ve Yalçın Küçük’le başlayan burjuva istismarcılığın, Ahmet Altan’lar, Ruşen Çakır’larla süren ve artık iyice deşifre olan liberal zincirine gelecekte kimlerin halka olacağı henüz daha tam belli değildir.
  10. Doğrudur, Hareketimiz çıkış momentine uygun bir yeniden üretim sürecini henüz oluşturamamıştır. Türkiye devrimci hareketinin bugününde bu durumda olan; geçmiş militan çizgilerini sürdürmekten uzun süredir uzak düşmüş birçok örgüt mevcuttur. Devrimin savaşkan bir sosyalizm anlayışıyla gelişeceğini ideolojik ve politik olarak inkâr edenler açısından bu, onların kendi sağ çizgilerinin doğruluğuna bir kanıt olarak değerlendirilebilir. Ama hiçbir öznel doğruluk iddiası, devrimci hareketlerin varlıklarını inkâr ve çizgilerini şaibe altına alma hakkını kimseye vermez.
  11. Ve keza doğrudur ki, Hareketimiz güçten düşürülmüş militan çizgiler arasında özellikle son bir yıldır düşman tarafından üzerine en çok kurgu yapılan yapı olmuştur. Bunda kimliğinin yeni oluşturulmasının yarattığı bir zaaf varsa da, bu zaaf aşıldıktan sonra da aynı bezirgan nitelikli karşı devrimci kurguların ısrarla sürdürülmesinin ardında esas olarak hareketimizin çizgisel özellikleriyle düşmanı özellikle rahatsız etmesi olgusu bulunmaktadır. Bu özellikler daha önceki bildirilerimizde de belirttiğimiz ve yukarıda da yinelediğimiz gibi militan ve proleterci bir kent devrimciliğini Kürt özgürlükçülüğü ile yoldaşlaştırarak sürdürmektir. Devrimci Karargah dışındaki silahlı mücadele örgütleri ya kentlerden ya da Kürtlerden uzak kalmayı çizgileştirmiştir. Düşman bu çizginin kendisini ortaya koymasındaki can acıtıcılığın intikamını onu devrimci kamuoyunun gözünde itibarsızlaştırarak almak istemekte ve çizginin kitleleşip politik bir değer olmasında kendi ölümünü görmektedir. Bunun yanı sıra da Hareketimizin çıkış sürecinde düşman burjuvaziye saldığı korkuyu, kendi sınıf içi muhaliflerine yönelik tasfiye hamlelerini meşrulaştıracak bir zemin olarak değerlendirmektedir.
  12. Sonuç olarak: düşman hareketimizin nüfuz alanlarına yönelik yaptığı baskı ve baskınlarla hareketimizin kökleşmesini engelleyecek kararlı bir tutum içindedir. Bu onun görevidir. Ona rağmen bu görevi başarmak da bizim.. Peki, fethullahçı medyanın daha DESA direnişçilerine ilişkin yayınlarından itibaren deşifre ettiğimiz bu provokatif tarzın statüko sosyalizminde cesaretlendirici bir karşılık bulması Türkiye devrimci hareketi adına ahkam kesen bu sosyalist bay ve bayanlarımızın görevi mi olmaktadır? Olanlardan biraz olsun devrim adına ders çıkarma yeteneğimiz varsa, uluslararası karşı devrimin yeniden bölgeyi gündemleştirmesinin statüko sosyalizminin düzencil mevzilerini kolayca tasfiye edebileceğini, bunun için mücadele mevzilerinin devrimci bir savaşa göre yapılandırılması gerektiğine ilişkin uyarılarımıza kulaklarını kapayanların hiç değilse bu tür gelişmeler sonrasında gözlerinin açılacağını beklemek bizim için bir umut vesilesidir.
  13. Ve son olarak: Hep söyledik, bir kez daha yineleyelim; Devrimci Karargah basit bir örgütlenme tekniği, basit bir örgüt mekanizması değildir. Devrimci Karargah bir örgüt olmanın ötesinde bir devrim çizgisi, bir devrim anlayışıdır. O asla yok edilemez. Bu yüzden ne yaptıklarına ne yazdıklarına tek kelime eleştiri getirmeden sadece spekülatif zeminde onun varlığını yokluğunu tartışmak ancak karşı devrimin Devrimci Karargah’ı yok etme isteğini o ya da bu derecede paylaşanların işi olabilir. Biz bütün aldığımız darbelere inat yolumuza devam ediyoruz.
  14. Ve bu sıkıntılı özel momentte FARC’ı özellikle selamlıyoruz.


 24 Eylül 2010

Yaşasın Devrim ve Sosyalizm!


Yaşasın Devrimci Karargah!

Önceki İçerikDevrimci Karargah 10 nolu Bildiri
Sonraki İçerikDevrimci Karargah 12 nolu Bildiri