Devrimci Karargah 16 nolu Bildiri

Devrimci ve Demokrat Kamuoyuna Duyurulur..

İşçiler, Emekçiler, Gençler, Kadınlar..

Yoldaşlar,

1- Gerici faşist AKP hükümetinin arkasındaki İslamcı yeni Türk burjuvazisinin tapınaklarından olan MÜSİAD, Niyazi Aydın’lardan Kemal Pir’lere uzanan şehitlerimiz anısına Hareketimize bağlı „Temmuz Şehitleri Müfrezesi“nden savaşçılarımız tarafından vurulmuştur.

2- Bugüne kadar en olmadık yerde, en olmadık zamanda ve en olmadık biçimde Hareketimizi merkezine alan operasyonlar icad eden fethullahçı medya ve Erdoğan’ın talimatlarıyla hizaya giren diğer  medya tekelleri bu kez eylemimiz üzerinde ağır bir sansür uygulama yoluna gitmiştir. Bu durum sömürücü ve sömürgeci AKP iktidarının devrimci eylemlerden, özellikle metropol merkezli devrimci eylemlerden ne kadar korktuğunun göstergesidir. Hareketimiz İslamcı Türk burjuvazisini ve onun siyasi temsilcilerini bu korkularında haklı çıkarmak, Türkiye‘de devrimci savaşı yükseltmek ve kurumlaştırmak  için elinden geleni yapacaktır.

3- İçinde bulunduğumuz dönemde MÜSİAD’ın hareketimiz tarafından hedef olarak seçilmesi anlamlıdır. MÜSİAD, referandum sürecinden itibaren ülke ve bölge üzerindeki egemenliğini kurumlaştıran yeni Türk burjuvazisinin merkezi örgütlenmesidir. Yeni Türk burjuvazisi, cumhuriyet kapitalizminin kuruluşundan 80’lere kadar „Koç’lar-Sabancı’lar“ diye tarif edilen geleneksel finanskapitale yataklık yaparak onu iktidar kılan Anadolu tefeci bezirganlığının 12 Eylül’le birlikte yeni emperyalist birikim modeline uygun olarak yapılandırılmasından türemiştir. Yeni Türk burjuvazisi, arkasındaki 7bin yıllık yataklık ve yaltaklık kültürünü özellikle BOP süreciyle birlikte egemen sermaye ve siyasal iktidar biçimine verilmiş bulunmaktadır. Geleneksel finans kapital,egemenlik ilişkilerini hazırladığı raporlarla, anayasa teklifleriyle açığa vurduğu haliyle Türkiye’yi AB platformlarına taşıyıp, Kürdistan pazarına „yeni sömürgeci“ tarzlarla yönelmeyi öngörürken, yeni Türk burjuvazisi AKP eliyle ideolojik ve rantçı sermaye yakınlığıyla Arap-İslam pazarıyla bütünleşmeyi, bunun için de Arap-İslam pazarıyla orta Anadolu sermaye yoğunlaşması arasındaki Kürdistan parçasının sömürge statüsünü korumayı ve kalıcılaştırmayı istemektedir.AKP iktidarından liberal dönüşümler ve demokratik değişimler bekleyen küçük burjuva liberal solcu ve sosyalistlerin yanılgılarının merkezinde, Türkiye’nin egemen ilişkilerini ve bu ilişkilerin kendi iç değişimlerini bu yönlü gözleyememeleri bulunmaktadır. Bu nedenle, Türkiye metropollerinde sömürü ilişkilerini ağırlaştırmaya, Kürdistan’da sömürge statüsünü korumaya ve derinleştirmeye çalışan AKP iktidarının arkasındaki yeni Türk burjuvazisinin merkezi bir kurumu olduğu için MÜSİAD‘a yönelttiğimiz saldırı, dileriz küçük burjuva liberal solcu ve sosyalistlerin siyasal körlüklerine de bir nebze olsun derman olabilir.

Yoldaşlar,

Bu eylem bildirimi temelinde küçük bir durum değerlendirmesi yapmak da kaçınılmaz olmaktadır.

Seçim öncesi düşman provokasyonlarına yol vermemek amacıyla Kürt Özgürlük Hareketi’nin eylemsizlik kararına destek vererek, kendi konumlanmamızı,geçmişten gördüğümüz bugünün savaş koşullarına göre düzenlemeyi planlamıştık.

O günden bu güne;

1-      Seçim oldu:

12 Haziran seçimlerinden halklar ve demokrasi güçleri adına sadece Kürt halkı mücadelesinin bütün kazanımlarını TC sömürgeciliğinden söke söke aldı. Kürt halkı kendi „demokratik özerklik“ programını onayladı ve programını doğrudan hayata geçirme sürecine geçti.

Kürt halkı sokaklarda, dağlarda kendi temsilcileriyle, kendi diliyle kendi siyasetini konuşuyor. İzliyor, dinliyor, öğreniyoruz.

Ama ya Türkiye cephesi?!..

Türkiye demokrasi güçleri bu güne kadar değişik mesafelerle ilişkilendikleri Kürt özgürlük güçleriyle en yakın tutumu bu seçimlerde aldılar.  Özellikle liberal ve küçük burjuva solcular, seçimler sonrasında gelişeceklerini umdukları nispi demokratik bir iklimde, Emek Demokrasi ve Özgürlük Bloku’yla metropol emekçisinin sorunlarına yönelik bir faaliyeti planlayabileceklerini düşünüyorlardı. Bir kısmı ise bu planlamasını CHP’ye yaslanarak gerçekleştirebileceğini düşünerek Kürt hareketiyle arasındaki Kemalist mesafeyi bozmaya hiç yanaşmadı, bile.

Oysa, hem konjonktürel gelişmelere bakarak, hem de bu konjonktür çerçevesinde Türkiyeli sınıf hareketlerini gözleyerek seçimlerden sonra bir „Savaş Meclisi“nin oluşacağı ve bir „Savaş Hükümeti“nin kurulacağı saptamasında bulunan devrimciler de vardı. Yüksek demokratik muhalefet hayalleriyle yatıp kalkan küçük burjuva liberal solu ve statüko solcuları 13 haziran sabahı görmemek için ellerinden geleni yaptıkları gerçeğin suratlarında patlamasından kurtulamadılar. Gericilik %50 oyla iktidara geldi.

CHP ve MHP’nin %42’lik Referandum oy toplamı bu seçimlerde %39’a gerilerken AKP’nin %47’lik doğrudan oy düzeyi %50’ye çıkmış durumdadır. Yani %3’lük bir oy potansiyeli CHP-MHP zemininden AKP’ye akmıştır. Genel oyda görülen bu kayma aslında AKP iktidarına muhalif olan kentli kesimlerin oyudur yani AKP’ye doğru hareketlenen „%3 kentli oy“ söz konusudur.AKP’ye yönelik olarak Referandum‘da gözlenen Kürt kuşatması 12 Haziran seçimlerinde pekişirken sahillerin kuşatması dağılmıştır.

Sol-sosyalist aydınlarımız elit gözlükleriyle ve batılı eğitimleriyle bu sonucu gene batılı sosyolojik veri ve tanımlarla açıklamaya çalıştılar ama doğulu toplumların kendilerine özgü dinamikleri üzerinden süreci kavramaya çalışmak kimsenin aklına gelmedi. Oysa Türkiye devriminin güncel literatüründe bu gelişme de öngörülmüş ve önceden bildirilmişti. „Sivil toplum“u zaaflı olan Doğulu halk dinamiğinde sadece gerileme değil aynı zamanda „içine çökme“ de söz konusuydu. Doğulu toplumlar genelde „devrimsiz“ toplumlardır ve değişim ve dönüşüm bu toplumlara „dışarıdan“ ya da „tepeden“ dayatılır. Bu yüzden, bu „dış“ ya da „tepeden“ müdahale olmadığında, modernitenin „sivil“leşmesini değil, antikitenin „tebaa“lık kurumlaşmasını yaşayan doğulu toplumlar tevekküllerini içe çökerek sürdürürler, kendi tarihlerinin kara deliklerine gömülürler.

Dipten akan tarihsel sürecin aktüel bir gerçek olması, bu kadim tortuyu toplumun üzerinden kaldıracak bir „dış“ ya da „tepeden“ müdahaleyi ön koşul koyar. Kadim tarihin barbar akınlarına analojiyle, yığın hareketine koşut bir devrimci örgütlenmenin ve onun devrimci şiddetinin daimiliğini kaçınılmaz kılan işte bu doğulu tarihsel gerçekliktir.

Doğunun bu gerçekliğini emperyalist burjuvazi anladı ve uyguluyor ama bizim küçük burjuva statüko ve sistem solcuları anlamamakta ısrarlarını ve anlaşılmamasında çabalarını sürdürüyorlar. Oysa bu gerçekliğin kavranmasını kolaylaştırmak için konjonktürün de büyük bir yardımı oldu; bizdeki „12 Haziran“ çöküşüyle bir ve aynı „doğulu“ sosyo-tarihsel kurgunun tezahürleri olarak yaygın bir halk hareketliliği gelişti;

2-      Arap coğrafyası hareketlendi.

Sınıflı toplumların en görülmez, en hissedilmez, en yaprak kıpırdamaz dinginliğinde bile emek sermaye çelişkisinin hükmedilemez kanunları işler. Toplum bu çelişkiyi taşıyabileceği sürece biriktirir. Taşıyamadığı gün ya patlar –patlama gücü varsa.. ya da altında kalır, içine patlar, yozlaşır, çürür. Sivil toplumu Gramsci’nin deyimiyle „pelte“ kıvamında etkisizleşen doğulu toplumlarda çelişki birikimi isyan’a ve oradan ihtilal’e sıçrayamaz. Bu toplumlarda kendiliğinden toplum hareketliliklerine neredeyse rastlanmaz.

İşte emperyalistler hem Marksizm’in çelişki birikimini kendilerine esas veri olarak aldılar, hem de bu birikimi patlatıp açığa çıkaracak bir iki Cuma operasyonuyla  „Leninizm“in dışarıdan müdahale pozisyonuna geçebildiler. Birikim kontrollü bir şekilde patlatılarak halkın öfkesi ve eylemi emperyalizmin bölgesel düzenleme politikalarına altlık edildi. Bizim sol-sosyalist aydınlarımıza da olanların devrim olup olmadığını tartışmak düştü.

Oysa bu kesimler düşünme süreçlerini ileriye yürüterek devrimle alakalandırabilselerdi toplumsal çelişki birikiminin niçin Türkiye’de açığa çıkarılamadığını ya da örneğin 15-16 Haziran’daki gibi özel açığa çıkış momentlerinin öznelliklerini anlamaya gayret ederlerdi ya da verili sürecin yoğun çelişki birikimine karşın niçin karşı devrimci siyasal statünün ve gericiliğin kent yoksulları içinde bile giderek yoğunlaştığını sorgulamaya yönelirlerdi..

Ve belki de böylece, devrimin ateşleyicisi olarak kitleleri harekete geçirip yönetecek bir devrimci öncünün gereğini idrak edebilirlerdi.Aslında bütün bu gerici atmosfer altında bile ülkemizde büyük bir devrimin kurgulanmakta olduğunu Leninci Marksizmin ışığında ön görebilirlerdi. Onlar bilemiyor, göremiyor ve inanmıyorlar ama emperyalistler ve gericilik Türkiyeli devrimin nasıl bir yoğunlaşma içinde olduğunu biliyor.. ve bildiği içindir ki ülkemize;

3-      „Mevhum“ solcular zamanı geldi.

Geçmişin yenilgileriyle bilinci körelen, karşı devrimini zılgıtı karşısında ruhen sefilleşen Türkiye solcuları, devrimin doğulu kurgularını hiç kimseden öğrenmiyorlarsa „hami“leri Soros’un „renkli“ devrim girişimlerinden de gözleyebilirlerdi. Ama belki de şimdi onlar Türkiyeli kaçınılmaz bir devrimi sisteme tehdit olmaktan çıkarmanın sigortaları olarak parlatılıyorlardır. Ve belki de bu yüzden doğunun bu özgün devrimselliklerine göre kendini stratejileştiren Devrimci Karargah’a yönelik düşman propagandasının bir unsuru olma konumuna düşürülüyorlardır.

Diyorlar ki, Devrimci Karargah devrimi, yığınların başkaldırı düzeyiyle orantısız bir şekilde siyasal gündeme taşıyor.. Doğrudur, Devrimci Karargah devrimci şiddeti kitlenin eylemiyle ölçümlemez ve gerekeni gerektiği tarzda yapmaya çalışır, çünkü Türkiyeli melez kapitalizm ilişkileri içindeki yığınların devrimci iradesinin yığınlara bilinç+eylem taşıyan bir öncü eliyle açığa çıkartılabileceğini ön görür. Ve diyorlar ki, böylece Devrimci Karargah geçmişin aşılmış yanlışlarını propaganda ediyor.. Yanlıştır, çünkü Devrimci Karargah, öncelleri olan devrimci yapılar gibi devrimi kendi şiddetinde arama ya da örgütleme anlayışında değildir. Devrimci Karargah devrimin kara yığınların işi olduğunu bilir. Modern toplumsal devrimi kadim prangalarından kurtarabilmek için kara yığınları tevekkülden isyana çıkışa zorlar, onları isyandan ihtilale taşımak üzere örgütlenir.

Dolayısıyla geride bıraktığımız yakın dönem Türkiyeli bir devrimin stratejisini tartışmak için de önemli veriler sunmuş ve Devrimci Karargah’ın Bildirge’sinde belirlediği stratejik devrim modelinin geçerliğini göstermiştir. Taktik planda ise, konjonktürel opsiyonların, mali kriz dayatmalarının ve denge tahammüllerinin sonuna gelinmesi nedeniyle giderek daralması ülke içi siyasal gelişmeleri öylesine kendi gerçeklerine taşımaya başladı ki,

4-      „Mevhum“ solcuların zamanı geçti.

AKP iktidarından Türkiyeli emekçilere demokrasi, Kürt halkına özgürlük beklemenin ölü gözünden yaş beklemekle aynı olduğu artık tartışılamayacak bir kesinlikle ortaya çıktı. İslamcı yeni burjuvazisinin yeniden şiddetlendirdiği Türk sömürgeciliğinin Kürt meselesine getirdiği çözüm yönteminin askeri olduğu ve özellikle Kürt özgürlükçülüğünün imhası esasına dayandığı ortadadır. Böyle bir politikanın Türkiyeli emekçi halka demokrasi getiremeyeceği, aksine daha fazla sömürü ve diktatörlük geliştireceği tartışma götürmez. AKP’nin sivilleşme afyonuna kendini kaptıran liberal solcular, statüko sosyalistleri için sığ sularında yelken açacakları deniz kalmamıştır. Artık devrim gibi demokrasi mücadelesi de sistemi doğrudan karşısına almaya cesaret edemeyen statüko aydınının işi olmaktan çıkmıştır. Kalıcı ve tarihsel demokrasi mücadelesi bundan böyle devrimci savaşın karargahlaştırılmış düzeylerine koşut mücadelelerde mümkün olabilir. Başkası kumda demokrasicilik ve sosyalizmcilik oynamaktır.

Daha ne bekleniyor? Sürecin artık sağa sola gidecek takadı kalmamıştır. Topluma yön vermek isteyen aydın, onu dönüştürmek isteyen devrimci bölgesel ve ülkesel kıyamet alametlerini hala göremiyorsa ne zaman görecektir? „Görmek istemeyen bir gözden daha körü yoktur“

İşte emperyalist müdahale Suriye’nin kapısında. Libya başarısızlığı, „ikinci dip“ tehditi derken olası hamlesel tıkanmalarda işte Lübnan, işte İsrail müdahalesi.. Kürt özgürlükçülüğünün „demokratik özerklik“i artık batı Kürdistan’ın da gündemine sokacak kertede sömürgeci sınırları giderek geçersiz kılması.. Ve elbette Türk sömürgeciliğinin buna seyirci kalamayacak olması.. Bu potansiyel gelişmeleri bir kenara bırakalım. Kürdistan‘daki devrimci halk savaşının taktik kolaylaştırıcılığında Türkiye metropollerinde oligarşiye karşı devrimci savaşı yükseltmek Türkiye proletaryasına ve emekçi halklarına bağlılığımız ve siyasal iddialarımız gereği devrimci bir görevimiz değil midir?

Hareketimiz, AKP markalı savaş hükümetinin uluslararası emperyalizm adına Kürt, Arap ve Fars halklarına yönelik savaş ve işgal programlarını sorunsuz uygulayabilecek karşı devrimci bir gündemle iş başına geldiğini ve öncelikli görevinin böyle bir savaşın cephe gerisi sayılabilecek Türkiye topraklarında başta işçi ve emekçi kesimlerin demokrasi mücadelesini tasfiye etmenin esas olduğunu öngörmekte ve buna karşı devrimci görevin başta proletarya olmak üzere Anadolu halklarının Devrimci Savaşını örgütlemek olduğunu bilmektedir.

Devrimci Karargah, Türkiyeli devrimci savaşın örgütüdür.

Devrim için savaşmayana sosyalist denmez, diyenlerin örgütüdür.

Ve bu süreç zarfında Hareketimiz devrimci bir hazırlık olarak önemli bir eksiğini daha giderme yoluna girmiş;

5-      Behdinan saha eğitim birimini oluşturmuştur.

Beyoğlu eyyamcılığıyla proleter devrimciliğin gereklerini ayrıştırmayı bilebilen…

Statükocu önderliklerin devleti karşılarına almaktan imtina eden „cici sosyalizm“lerini aşma arzusu duyan…

Gerici faşist AKP iktidarının baskısından korunmak için „sıra kimde?“ diye ağlaşarak sicilli işkenceci ve devrimci katillerinin dostluklarına sığınma onursuzluğuna düşenlere karşı „Sıra bizde; Devrimde!!“ diye haykırabilen… , demokratik alan mücadelesini siyasal mücadelenin tamamına tekabül ettiren oportunist statüko solcularının, gericiliğin baskıları karşısında “sıra kimde” diye ağlaşıp fareler gibi kaçışmasına karşın  benzeri perspektifle devrimci savaş zeminini geliştiren eylemleriyle “sıra bizde; Devrimde!” şiarını yükselten bütün devrimci kadrolar Devrimci Karargah birimlerinde harmanlaşmanın ve yoldaşlaşmanın imkanlarını bulabileceklerdir.

Bu temelde Hareketimiz eylemleriyle ve varlıklarıyla devrimci mücadeleyi gündemleştiren Türkiye devrimci hareketinin diğer savaşkan örgütlerini ve bu örgütlerden yoldaşları selamlar.

Yaşasın Devrim ve Sosyalizm!

Yaşasın Kürt Halkının Demokratik Özerklik Mücadelesi!

Yaşasın Devrimci Karargah!

6 Ağustos 2011

Önceki İçerikDevrimci Karargah 15 nolu Bildiri
Sonraki İçerikDevrimci Karargah 17 nolu Bildiri